SEVGİ
VE RUH SAĞLIĞI
Onur
BİLGE
İnsanın
görünen bedeninin tedavisi, çoğu zaman mümkündür. İnsan vücudu, parçalardan
oluşur. Bir parçanın hastalığının veya yokluğunun, hayati önem taşımıyorsa,
bütününe pek etkisi olmaz. Organ nakledilebilir, çift olan uzvun biriyle
yetinilebilir, eksiklik protezle giderilebilir.
Ruh,
tek parçadır. İlaçla, ameliyatla, protezle tedavi edilemez, diğeriyle
yedeklenemez, başkasından nakli mümkün değildir. Ruh hastalandığında, tedavisi
zor, delilik derecesinde hastalanırsa, imkânsızdır. Ruh hastalıklarının ana
kaynağı, olaylardır. Kişiyi en çok etkileyen, sevgisiz kaldığını hissettiren
olaylardır. Bunların ilkinde veya birikiminde ruh hastalanır.
Görünüşte,
sahip olmak isteyip de ulaşamadığı şeyler nedeniyle ruhunun bozulduğunu
söylemekte, bu nedenle en çok en yakınlarını suçlamaktadır. Oysa derdinin
kaynağı yine en yakınlarıdır. Yakınları, onun katı maddeye dayalı isteklerini
gerçekleştirememelerinin haklı bir nedeni olduğuna onu inandırabildiği halde,
sevgi ihtiyacının tatmini için geçerli bir bahane bulmaları zordur. Çünkü sevgi
yürekte oluşur, maliyeti sıfırdır.
Aslında
kişinin sevgiyi ölçmek için maddi isteklerden faydalandığı düşünülebilir.
İstekleri yakınları tarafından tatmin edildiği zaman, yapılan fedakârlığın
sevgiden geldiği düşüncesiyle, kişi huzura kavuşur.
İhtiyaçların
tatmin edilememesi halinde, bunun sevgisizlikten değil de maddi olanaksızlıktan
sağlanamadığı izah edilince, ruh, maddenin yerine sevgiyi ikame ederek, kısmen
bir sevinç ve huzura kavuşur.
Sevginin
değerine paha biçilemez. Fakat ne yazık ki kendilerine sevgi verilmeyen
kimseler, yüreklerinde oluşsa da onu göstermek istemezler.
Sevmeyen
insan yoktur. Çünkü yürek varsa, sevgi de vardır. Bazıları tüm sevgilerini bir
kişiye odaklar. Bazıları birkaç, bazıları da daha çok kişiye dağıtır. En
duygusuz kişi dahi sever.
Yakınlarımız,
az ya da çok sever mutlaka ama hissederiz veya hissedemeyiz, gösterirler veya
göstermezler. “Mümin kardeşinizi seviyorsanız, ona sevdiğinizi söyleyin.”
diyor, İslam Peygamberi.
Söylenmeyen
sevginin ne yararı var! Sevgi varmış, çokmuş, hissettirememişse, neye yarar!
İnsan sevgiye inandığında mutlu olur. Olması gereken, kuru kuru sevmek
değildir. Sevgi, yürekten fışkırdığı zaman, son damlasına kadar akıtılmalı, sevilene.
Olanca gücüyle hissettirilebilmeli. İnsan, sevgiye inandırılmalı. Sevgiye
doymalı.
Neden
gizlenir sevgi? Ne gereği var? Ver, dağıt, doysun, şımarırsa şımarsın! ..
Anlamazsa anlamasın! Varsın, bilinmesin değerin.
Sev,
sevebildiğin kadar! .. Sev ki; açılsın yüreğin! Kalbin çatlayacak raddeye
gelsi!. Tüm gücünle sev! .. “İnsan, sevebildiği kadar insandır.” diyor, Ümit
Yaşar Oğuzcan.
“Söyle!
” diyor, en güzel insan. “Söyle! ” diyor, Şefkat Peygamberi. Söyle ki bilsin,
inansın, ruhu doysun, mutlu olsun. İnsanı hiçbir şey, sevildiğini bilmek kadar
mutlu edemez. Sevildiğine inanan kadar sevinçli, mutlu ve huzurlu bir insan
olabilir mi!
Sevildiğini
hisseden kişinin gözlerinin içi sevinçle parlar, hissettiği sürece gözlerinin
içi güler.
Ya
artık sevilmediğini hissedince nasıl olur? Bomboş, anlamsız bir ifadeyle bakan,
yorgun, bitkin, durgun, huzursuz, ağlamaklı, asabi, hâsılı kişiliğine uygun bir
hüzün sergiler. Sık sık gözleri dolar, her fırsatta ağlar. Ağlaması, kendisine
acımasının ifadesidir. Dönüp dönüp aynı olayları anlatıp aynı şikayetleri dile
getirir. Teselliye muhtaçtır. Geriye dönmemelidir. Gelecekte, kendisini iyi
günlerin beklediğine inandırılmalıdır. Boşa giden emeğine, değer verilmeyen
sevgisine, kısaca kendisine acımaktadır. Acınacak haldedir. İskeleti alınmış
gibi yığılıvermiştir.
Bir
kişiyi sevgisiz bırakmak, kaplumbağayı kabuksuz bırakmak gibidir. Sevgimize
karşılık gelse de gelmese de sevmeliyiz. İnsanlar sevgilerine karşılık
bekledikleri için kahrolurlar. Beklentisiz sevmenin ulviyetini düşünemezler.
Halbuki sevgi, önce kendisini, sonra da karşısındakini mutlu etmek içindir.
Karşılık beklememek olmaz ama mutlaka karşılık almak da gerekmez. Zaman içinde,
doğallığında karşıdakinde de oluşur veya oluşmaz. Oluşmamışsa ya da gösterilmiyorsa,
bunu abartmamalıdır. Büyük bir sorun haline getirip, yüklenip sonra da onun
ağırlığı altında ezilip kahrolmamalıdır.
Sevgi
ödünç verilmez ki karşılık beklensin! Hediye gibi düşünülmelidir. Karşılığı
gelir ya da gelmez, önemli değildir. Sevgi kalpten koparak gelir. Sevgiyi
oluşturmanın, kalbi, ruhu sevgiyle doldurmanın hazzı da yeter insana. Tamamen
karşılığını almak hedeflenmemişse, sevmek de en az sevilmek kadar mutluk
vericidir.
Sevgi
satılsaydı, onu ancak sevgiyle satın alabilirdik. Onun için sevmeye, yürek
kapısını açılıncaya kadar çalmaya devam edeceğiz. O, güzel gönlün ürünüdür.
Ruhun, sevilmek kadar, sevmeye de ihtiyacı vardır. Bazen platonik bir aşkla
sever insan bazen sanal bir sevgiye tutunarak yaşar. Sevmeye de muhtacız,
kısaca. İnsan, hayvan, bitki, en önemlisi, Allah sevgisine muhtacız, tam bir
mutluluk için.
En
güzeli de Allah sevgisi değil mi! İçine nefret karışmayan, hiç eksilmeyen,
hatta gittikçe artan tek sevgi o değil mi! Tamamen, hatta kat kat fazlasıyla
karşılığı gelen tek sevgi de o. Ne mutlu, Allah’ı aşkla sevebilene! .. Ne
mutlu, Allah’ın aşkla sevdiği kullarından olabilene! ..
***
Onur
BİLGE -KHA
0 Yorumlar