
Şiddet uygulayan kişinin psikolojisinde genelde yetersizlik duygusu hâkimdir, ancak şiddet uygulayarak kişiliğini ortaya koyabilecektir. Komplekslidir, ancak bu kişilik özelliği değişmeyeceğinden şiddet uygulamaya devam edecektir. Genellikle pişman olmalar, özür dilemeler inandırıcı olmamalıdır. Şiddete uğrayan kişide ise özgüven kaybı oluşur ve gitgide kendni koruma adına eyleme geçme cesareti de kalmaz.
Bilindiği gibi kıskançlık ve reddedilme, toplumda kabul görmediğini düşünme en sık rastlanan nedenler. Bunu dile getirmeyenler çok basit nedenlerle şiddet uygularlar. Örneğin yemeğin beğenilmemesi, çamaşır, temizlik, ütü gibi ev işlerinde kusur bulunması gibi. Burada daha ziyade ev dışında erkeğin yaşadığı kişiliğine yönelik yaralanmaların öfkesini evdeki kadına, bazen de çocuklara yöneltmesi söz konusudur.
Kadınların iş hayatına daha fazla katılması, ekonomik özgürlük kazanmasının erkeğin yüzyıllardır toplumda kendine biçilen rolde karmaşa yarattığı bilinen bir gerçek. Ekonomik olarak ya da kariyer olarak eskisinden daha güçlü durumda olan kadın, yetersizlik duyguları zaten var olan bir erkek tipi için şiddete yönelme nedeni oluyor. Burada yalnızca fiziksel şiddetten değil sözel, psikolojik şiddetten de söz ediyoruz.
Eğitimli ve biraz daha kontrollü erkek daha çok psikolojik şiddet uyguluyor. Toplum içinde küçük düşürme, giyim ya da saç modeliyle ilgili eleştiriler, çok kilolu olduğu gerekçesiyle eleştirilip başka kadınlarla kıyaslamalar, ev sorumluluklarının yerine getirilmeme eleştirileri, kadının işi gereği katılmak zorunda olduğu mesai dışı toplantı ya da yemekler konusunda engellemeler en sık rastlanan nedenler oluyor.
Kadının üretim sürecine giderek daha fazla katılımı ve eşit bireyler olarak yer almasını istiyorsak bu konuda erkeklerin de geleneksel konumlarından ve akıl yürütmelerinden sıyrılması, kendini dönüştürmesi, işine gelince kadının çalışıp kazandığı parayı kabul edip işine gelmeyince ev işlerini paylaşmayıp ayrımcılık yapmaması gerek. Kadınların da benzer şekilde kendilerine saygı gösterecek ve uyum içinde yaşayacakları eşlerden ziyade çok para kazanıp rahat ettirecek eşler aramaları uyumsuzluk ve mutsuzluk getiriyor.
Şiddette eğitim, kırsal/kentsel bölge farkından söz edebilir miyiz?
Aslında en fazla şiddet, kırsal kesimde, köylerde değil, köy ve kasabasından kente göçmüş ama bu modern hayata kadın kadar adapte olamamış erkeklerden geliyor. Kırsal kesimde kadın geleneksel yapının dışına çıkamadığından haksızlığa uğrasa tepkilerini gösteremiyor. Bu gibi çevrelerde aileden ve toplumdan dışlanma korkusu da erkeği şiddetten alıkoyuyor.
Kırsal kesimin kadın ya da erkek üzerinde kent yaşamı kadar baskı ve stres yaratmadığını da düşünürsek burada şiddetin görece daha az olmasını anlayabiliriz.
Kente göçmüş kesimde ise kadın kent yaşamına daha iyi uyum sağladığından ve kentli kadın davranışlarını gözlemleyip haklı olarak tepkilerini gösterebildiğinden şiddete uğrama riski artıyor. Ben kentli kadının da eğitimli erkekler tarafından neredeyse aynı oranda şiddete uğradığını ancak sosyal yapısı nedeniyle bunu gizlediğini düşünüyorum. Bu daha çok psikolojik şiddet olarak ortaya çıkar.
Psikolojik ya da fiziki şiddeti dillendirmek kırsalda ayıp değildir, kentte eğitimli çalışan bir kadın kolay kolay şiddet gördüğünü açıklamaz, kendine yakıştıramaz, ailesinden ve arkadaşlarından gizler. Bu sebeple erkeklere iyice cesaret gelir ve medyaya da sonuçları yansıyan okumuş yazmış modern görünüşlü adamların kıskançlık ya da eski eşinin reddetmesi cinayetlerine şaşırırız.
Şiddetin yaşanmayacağı aileler ve okullar oluşturmak için kadınlara nasıl bir rol düşüyor?
Şiddetin önlemesinde tabii ki aileye düşen rol çok önemli. Anne babalar erkek çocuklarını toplumda erkeklere biçilen klasik role göre değil eşitlikçi bir eğitim biçimi geliştirmeli. Psikologlar ve sosyologlar annelerin eğitiminde rol oynayabilirler. Böylece bilinçlenen anneler şiddete eğilimi fark ettiklerinde erken önlem alıp, psikolog ve pedagoglardan da yardım alarak daha sağlıklı çocuklar yetiştirmeye çalışabilirler.
Erkek-egemen bir toplumda yaşıyoruz. Erkeklerin, bu egemenliği çocukluklarında sevgiyle, şefkatle, koruma duygusuyla, problemlerine elinden geldiğince
Psikolojik ya da fiziki şiddeti dillendirmek kırsalda ayıp değildir, kentte eğitimli çalışan bir kadın kolay kolay şiddet gördüğünü açıklamaz, kendine yakıştıramaz, ailesinden ve arkadaşlarından gizler. Bu sebeple erkeklere iyice cesaret gelir ve medyaya da sonuçları yansıyan okumuş yazmış modern görünüşlü adamların kıskançlık ya da eski eşinin reddetmesi cinayetlerine şaşırırız.
Şiddetin yaşanmayacağı aileler ve okullar oluşturmak için kadınlara nasıl bir rol düşüyor?
Şiddetin önlemesinde tabii ki aileye düşen rol çok önemli. Anne babalar erkek çocuklarını toplumda erkeklere biçilen klasik role göre değil eşitlikçi bir eğitim biçimi geliştirmeli. Psikologlar ve sosyologlar annelerin eğitiminde rol oynayabilirler. Böylece bilinçlenen anneler şiddete eğilimi fark ettiklerinde erken önlem alıp, psikolog ve pedagoglardan da yardım alarak daha sağlıklı çocuklar yetiştirmeye çalışabilirler.
Erkek-egemen bir toplumda yaşıyoruz. Erkeklerin, bu egemenliği çocukluklarında sevgiyle, şefkatle, koruma duygusuyla, problemlerine elinden geldiğince
çözüm bulmaya çalışarak kurmaları gerektiğini öğrenmeleri gerekir. İktidarının sarsılacağını düşündüğü durumlarda ataerkil değerler dolayısıyla otoritesinin zayıflamaması için şiddete başvurmak, kadına yönelik şiddetin en önemli nedenlerindendir. Eşine yardımcı olmamak şöyle dursun, sürekli emirler vermek, hep bir hizmet beklentisi içinde olmak, “kılıbık erkek” damgası yememek içindir. Sorunun kaynağını, eşine yardımcı olmanın, evi adeta eşinin görevli olarak çalıştığı bir otel odası olarak görmeyip orada birtakım işleri halletmenin “kılıbıklık” olarak nitelendirilmesidir. Bunlar çocukları ayrımcılıkla yetiştirmenin sonuçlarıdır.
Eğitim ve öğretim süreci içine girdiklerinde, başarıya ve iyi bir toplumsallaşmaya ulaşmaları için de okul-aile işbirliği içinde olmalı, rehberlik servislerini ilköğretimde de yaygınlaştırmalıyız. Sokaklarda büyüyen, yetiştirme yurtlarında kalan, çalışan çocuklara sevgiyle yardım eli uzatmalıyız. Unutmayın ki sakin, barışçıl bir ortamda sevgiyle yetişen, şiddeti görmeyen bir çocuk şiddet göstermez
Eğitim ve öğretim süreci içine girdiklerinde, başarıya ve iyi bir toplumsallaşmaya ulaşmaları için de okul-aile işbirliği içinde olmalı, rehberlik servislerini ilköğretimde de yaygınlaştırmalıyız. Sokaklarda büyüyen, yetiştirme yurtlarında kalan, çalışan çocuklara sevgiyle yardım eli uzatmalıyız. Unutmayın ki sakin, barışçıl bir ortamda sevgiyle yetişen, şiddeti görmeyen bir çocuk şiddet göstermez
0 Yorumlar